Elazığ, Dogu Anadolu da Tarihi Harput Kalesinin bulundugu tepenin eteginde kurulmus bir sehirdir. Deniz seviyesinden 1067 metre yükseklikte bulunan sehir hafif meyilli bir zemin üzerindedir. Elazığ ın yerlesim yeri olarak tarihi yeni olmakla beraber bölgenin tarihi oldukça eskidir. Bu nedenle Elazığ tarihini, Harput un tarihi ile birlikte ele almamız gerekir.
Mevcut tarihi kaynaklara göre Harput'un en eski sakinleri M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Doğu Anadolu'ya yerleşen Hurrilerdir. Yine tarihi kayıtlara göre Hurrilerden sonra bölgenin Hitit hakimiyeti altına girdiğini görmekteyiz. Çok uzun sürmeyen Hitit hakimiyetinden sonra M.Ö. 9. Asırdan itibaren Doğu Anadolu'da devlet kuran Urartular Harput'ta uzun süre hüküm sürmüştür. Bugün bile tarihi heybetiyle ayakta duran Harput Kalesi Urartu devrinin izlerini taşımaktadır. Kale'de kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su yolu bulunduğu tespit edilmiştir. M.Ö. 9. Asırdan beri bu kalesiyle müstahkem mevkii olarak bilinen Harput, 4000 yıllık bir maziye sahiptir. Harput isminin ilk hecesi olan Har, taş (kaya) anlamına, son hecesi olan put (berd) ise kale anlamına gelmektedir. Günümüz Türkçe'si ile Taş Kale anlamını taşımaktadır.
Harput'un tarihini derinliğine incelediğimizde, M.S. 1. asırdan 3. asra kadar, zaman zaman Romalıların siyasi ve askeri nüfuzunda kaldığını görmekteyiz. Ancak Romalıları Anadolu'dan çıkarmak için uzun ve çetin mücadeleler yapan Pontus Kralı Mithradates devrinde ve ondan sonraki zamanlarda bir takım eller değiştirdiği de bilinmektedir. Bununla beraber, Miladi 3. asırda, İmparator Dioclatianus zamanından itibaren Harput bölgesi tamamen Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Daha sonra Sasanilerle, Bizanslılar arasında devam eden harplerde daima ihtilaf hududu olarak görülen ve zaman zaman Sasanilerin, zaman zaman Bizanslıların hakimiyetine girerek el değiştiren Harput'ta Bizans hakimiyetinin ilk devresi 7. asrin ortalarına rastlar. Ancak Hz. Ömer zamanında Suriye ve Irak'ı ele geçiren Arapların 7. asrin ortalarına doğru Harput ve çevresini de zapt ettiklerini görüyoruz. Bu şekilde başlayan Arap hakimiyeti, 10. asrin ortalarına kadar devam etmiştir. Romalılar devrinde olduğu gibi, Araplar devrinde de Harput'ta etkin bir ize rastlanmamıştır. Bölge, daha çok Bizans ve Arap siyasi ve askeri gücünün gövde gösterilerine sahne olmuştur.
Harput'un Bizanslıların hakimiyetine ikinci defa geçişi 10. asra rastlar. Bizanslıların İslam alemine karsı giriştikleri büyük seferlerin ilk hedefi daima Harput olmuştur. Nitekim, ilk taarruzda Bizanslılar Harput'u ele geçirmişler ve burada bir vilayet teşkilatı kurarak kaleleri tahkim etmişlerdir. Bizans tarihinde Harput, bugünkü söyleyişe çok yakın olarak "Harpote" diye geçmektedir. Aslında Harput bölgesi de "Mesopotamia" olarak adlandırılmaktadır. Harput'ta Bizans hakimiyeti aşağı yukarı 11. asrin sonuna kadar devam etmiştir.
Harput'un Türklerin Eline Geçisi
Harput ve çevresi, 26 Ağustos 1071 Malazgirt muharebesinden sonra kesin olmamakla beraber 1085 yılında Türklerin eline geçmiştir. Bu ise Selçuklular devrine rastlamaktadır. Harput'un ilk Türk hakimi Çubuk Bey'dir. Çubuk Bey, burada diğer Selçuk ümerası gibi Selçuklu Sultanına bağlı olmak şartıyla bir Hükümet kurmuştur. Kendisine oğlu Mehmet Bey, halef olduğu içindir ki, Harput tarihinde bu devire "Çubukoğulları Devri" denir. Çubukoğulları ve onlarla birlikte gelen Türkmenlerin Harput halkının ecdadını teşkil ettiğine şüphe kalmamıştır.
Harput'un Türkler tarafından alınmasına kadar sadece müstahkem bir kale hüviyetinde kalan bu yer, Türklerle beraber büyüyen bir şehir haline gelmiştir. Çubukogulları devrinden sonra Harput'ta "Artukoğulları Devri" baslar. 12. asrin ilk yıllarında başlayan bu devir, 1234 yılına kadar devam etmiştir. Artukoğullarının, Türkmenleriyle beraber Doğu Anadolu'ya gelip yerleşmelerinden sonradır ki bir kolda Harput'a gelmiştir. Bunlara bu sebeple "Harput Artukluları" denmektedir.
Artukoğulları devrinde; adı hala Harput ve Elazığ'da anılan Belek (Balak) Gazi'nin Harput'un yetiştirdiği en ünlü Türk Fatihi olduğu bilinmektedir. (1965 yılında Harput Turizm Derneği tarafından Belek Gazi'nin, at üstünde güzel bir heykeli yaptırılmıştır.) Onun en önemli hizmeti, Haçlı seferleri sırasında görülmüştür. Selahattin Eyyubi ile mukayese edenler bile olmuştur. (Tarihçiler son araştırmalar ışığında Balak Gazi'nin asil isminin "Belek Gazi" olduğunu ifade etmektedirler.)
Balakgazi'den sonra 1185 yılına kadar Harput'ta yine Artukoğullarından gelen Prensler, hüküm sürmüşlerdir. Bunlardan Fahrettin Karaaslan'ında Harput tarihinde unutulmaz yeri ve eserleri vardır. Karaaslan 1148-1174 yılları arasında Harput'ta hüküm sürmüş ve burada bulunan Ulu Camiyi yaptırmıştır.
1234 yılında Harput'ta Artık Hanedanının hakimiyeti son bulur ve Harput Selçuklu Hanedanına ilhak olunur. Selçuklular devrinde Harput, bir Subaşı tarafından idare edilmiş ve bu devirde " Arap Baba Camii "ve bitişiğindeki türbe hariç önemli bir eser bırakılmamıştır.
Anadolu Selçuklularının bölgedeki hakimiyeti sona erince, 14. asırda Harput'ta bir müddet İlhanlıların daha sonra da Dulkadiroğulları'nın hüküm sürdüklerini görüyoruz. Uzun sürmeyen Dulkadiroğluları devrinden sonra da Harput, 1465 de Uzun Hasan tarafından raptedilmiş ve 40 yil kadar Akkoyunlular'ın idaresinde kalmıştır. Akkoyunlular'dan sonra 1507 yılında Harput, Sah İsmail'in idaresine geçmiştir. 1516 yılında Çaldıran muharebesi'nden sonra Osmanlı ordusu tarafından fethedilmiştir.
Osmanlı İdaresine geçen Harput, başlangıçta Diyarbakır Eyaletine bağlı bir sancak halinde teşkilatlandırılmıştır. 1530 tarihli bir kayda göre Harput'ta o zaman 14 Müslüman, 4 ermeni mahallesi vardı. Kamus-ül-a'lam'a göre ise 19. Asrin sonlarında Harput'ta 2670 ev, 843 dükkan, 10 cami, 10 medrese, 8 kütüphane ve kilise, 12 han ve 90 hamam bulunmakta idi.
Yukarıda tarihi devirlerinden kısaca bahsettiğimiz Harput, birbirine benzeyen sebeplerle tarihe karışan birçok eski Türk şehirleri gibi nihayet terkedilmiş ve yerini bugünkü Elazığ'a bırakmıştır. Bugünkü Elazığ, II. Mahmut zamanında, 1834 yılında sark vilayetlerinde ıslahata ve devlet otoritesini yeniden kurmaya memur edilen Reşit Mehmet Pasa zamanında halk arasında " Mezra " denilen şimdiki yerine kurulmaya başlanmıştır. Ayni yıl içinde (1834) hastane, kışla ve cephane binaları yapılmış Vilayet Merkezi Harput'tan buraya nakledilmiştir. Bu nakilde Harput'un artık bir hudut şehri olmaktan çıkması, ana yollara sapa kalması, bilhassa kış mevsiminde ulaşım güçlüğü ve mezranın güzel bir şehir kurulmasına elverişli bulunmaması rol oynamıştır.
Yeni kurulan şehir önceleri eyalet ve bilahare vilayet merkezi olmuş, bir ara Diyarbakır vilayetine bağlı bir Sancak haline gelmiştir. 1875'de Müstakil Mutasarrıflık, 1879'da da tekrar vilayet olmuştur. Osmanlı devletinin son yıllarında Malatya ve Dersim Sancakları da buraya bağlanmış 1921'de bu iki sancakta Elazığ'dan ayrılmıştır.
Sultan Addulaziz'in tahta çıkısının 5. yılında Hacı Ahmet İzzet Pasa devrinde buraya tayin edilen Vali İsmail paşanın teklifi ile 1867 yılında "Mamurat ül -Aziz" adı verilmiştir. Fakat telaffuzu güç olduğundan halk arasında kısaca "EL AZİZ" olarak söylenegelmiştir. Atatürk'ün 1937 yılında şehire teşrifleri sırasında "Azık İli" anlamına gelen "ELAZIK" adı verilmiş, bu isim daha sonra "ELAZIĞ"a dönüşmüştür.
Coğrafi Konum
Elazığ ili Doğu Anadolu Bölgesinin güneybatısında, Yukarı Fırat Bölümünde yer almaktadır. Yüzölçümü 8.455 Km2 si kara, 826 Km2 si baraj ve doğal göl alanları olmak üzere toplam 9.281 Km2 dir. Denizden yüksekliği 1.067 metre olan Elazığ, yeryüzü şekilleri açısından topraklarını dağlık alanlar, platolar ve ovalar oluşturmaktadır. Türkiye topraklarının % 0,12'sini meydana getiren il sahası, 40º 21' ile 38º 30' doğu boylamları, 38º 17' ile 39º 11' kuzey enlemleri arasında kalmaktadır. Bu çerçeve içinde şekil olarak kabaca bir dikdörtgene benzeyen Elazığ ili topraklarının D-B doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık 150 km. K-G yönündeki genişliği ise yaklaşık 65 km. civarındadır.
Coğrafi konumu itibariyle, Doğu Anadolu Bölgesini batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmaktadır. İli, doğudan Bingöl, kuzeyden Keban Baraj Gölü aracılığıyla Tunceli, batı ve güneybatıdan Karakaya Baraj Gölü vasıtasıyla Malatya, güneyden ise Diyarbakır illerinin arazileri çevrelemektedir.
İl Sınırları içindeki en önemli akarsu Fırat ve kollarıdır. 86 Km2 yüzölçümü olan Hazar Gölü, İl merkezine 30 Km. mesafededir. Ayrıca İlimiz Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi önemli baraj gölleri ile çevrilidir.
Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır.
Turizm
HARPUT KALESİ (SÜT KALESİ):
Kale Harput'un güneydoğusunda ovaya hakim yalçın kayalar üzerinde bulunmaktadır. Coğrafi durumu bakımından tarih boyunca önemli bir kale olarak bilinmektedir. Kale'nin ön yüzü yaklaşık 75 - 80, güneyi 150 - 200, yanları ise 400 - 450 metre arasında olup, yüksekliği yer, yer değişmektedir. Kalenin asıl yapısı M.Ö. takriben 900. yıla aittir. Urartular devrinde yapıldığı bilinmektedir. Bu kale çeşitli tarihlerde onarımlar görmüş ve önemli ölçüde günümüze kadar gelebilmiştir.
AĞA CAMİ:
Harput'a girişte ana yolun solunda yer alan bu caminin kubbesi çökmüş olup, yalnız zarif minaresi ayaktadır. Minare kare kaideli ve sekizgen gövdelidir. Harput müzesinde bulunan kitabesine göre 1559 yılında Pervane Ağa tarafından yaptırılmıştır. Cami minare dışında onarılarak 1998 yılında tekrar ibadete açılmıştır.
ALACALI CAMİ:
Harput'taki Balakgazi parkı girişinde bulunan bu cami çeşitli tarihlerde onarım görmüş, dolayısıyla muhtelif devirlerin izlerini taşımaktadır. Küçük ebatta, dikdörtgen planlıdır. İçten asimetrik pencereler ve yüksek tavanındaki ahşap işçiliği dikkat çekicidir. Değişik renkler ve motifler kullanılmıştır. Yonca yaprağı şeklindeki giriş kapısı üzerinde merdiven ve minare bulunmaktadır. Minare, şerefeye kadar sıra ile siyah - beyaz taşla, şerefe üstü ise dama şeklinde siyah - beyaz kesme taşlarla örülmüştür. Kapı üzerindeki minare tipi nadir örneklerdendir. İlk inşası Artukoğulları zamanında yapılmıştır.
Harput'un en önemli ve eski yapısıdır. Dikdörtgen planlı, duvarları moloz taştan, kubbe, kemerler ve minare tuğladan yapılmıştır.
İki kapısı bulunmaktadır. Bugün, Kurşunlu Cami de bulunan minberi ise Türk ahşap sanatının şaheserlerinden biridir.
İki yanı birbirinden ayrı motiflerle süslü olup, kufi yazılar dikkat çekicidir. Artukoğulları dönemine ait olan bu cami 1156 - 1157 yıllarında Fahrettin Karaaslan tarafından yaptırılmıştır. " Bir zamanlar hanların, hamamların, külliyelerin ve yabancı kolejlerin bulunduğu devirlerin kültür merkezi Harput kentinde, tarihe, doğa olaylarına ve tüm güçlüklere rağmen ayakta kalan eserler, devrinin en güzel örnekleridir.
Harput'ta eski Hükümet Konağının batısındadır. Osmanlı devri camilerinin en güzel örneklerinden biridir. Kare planlı olup üzeri büyük bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağında dört pencere bulunmaktadır. Ulu camiye ait olan ve burada muhafaza edilen minber 4. Murat tarafından hediye edilmiş olup, ağaç oyma sanatının örneklerinden biridir. Harim kapısı yonca yaprağı şeklindedir. Son cemaat üç kubbelidir. Kubbelerin üzeri kurşunla kaplıdır.
SARAHATUN CAMİ:
Cami, bir külliye halinde inşa edilmesine rağmen günümüzde yalnızca cami mevcuttur. Kare planlı cami dört büyük kemerin taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Son cemaat mahalli üç kubbelidir. Minarenin merdiven kısımları koyu renkli, diğer kısımları ise beyaz taştan yapılmıştır. (1897) Minaredeki zarif işçilik dikkat çekicidir. Uzan Hasan'ın annesi Sara Hatun tarafından yaptırıldığı söylenirse de bu devre ait bir belge yoktur. Kıble tarafının solundaki kitabede 1585 yılında Hacı Mustafa tarafından, 1843 yılında da Harput Müftüsü Hacı Ahmet tarafından onarıldığı ve bu günkü duruma getirildiği yazılmaktadır.
ARAP BABA MESCİDİ ve TÜRBESİ:
Arap Baba mescidi kitabesine göre 1279 yılında Selçuklu hükümdarı III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Yusuf Bin Arap Şah Bin Şaban tarafından yaptırılmıştır. Arap Baba, Harput'ta türbesi bulunan ve aynı isimle anılan bir ziyaretgahtır. Arap Baba'nın çürümemiş cesedinden dolayı Türkiye'de olduğu gibi yurtdışında da yaygındır. Türbe içinde üzeri yeşil kumaşla örtülü camdan bir sanduka içerisinde bulunan Arap Baba, çürümemiş cesedi ve kesik başı ile büyük bir ilgi toplamaktadır. Çürümemiş cesedi görmek isteyen Ziyaretçilere sandukanın örtüsü açılarak gösterilmektedir.
Arap Baba Efsanesi: Arap Baba hakkında pek çok efsane anlatılmıştır. Bunlardan en çok bilineni şöyledir: Harput ve yöresinde bir yıl yağmur yağmaz. Kuraklık ardından kıtlık kapıya dayanır. Halk perişandır. Alacalı mescidin yanındaki bir evde Selvi adlı yaşlı bir kadın rüyasında Arap Baba'nın başı kesilip ta bir dereye atılırsa, yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın önceleri buna pek bir anlam veremez. Ancak aynı rüyayı üç gece üst üste görünce karar verir ve bir gece Arap Baba'nın cesedinin başını gövdesinden ayırır, kesik başı dereye atar.
Gerçektende yağmur yağmaya başlar. Ama ne yağmur… Yağmur değil adeta tufan, dereler coşar her yanı sel basar ve bir türlü dinmek bilmez. Yağmuru dört gözle bekleyen insanlar bu seferde bu felaket karşısında muzdarip olurlar. Selvi kadın rüyasında Arap Baba'nın kesilen başı yerine konulursa, yağmurun duracağını görür. Arar ve bir kesik baş bulur yerine koyar, yağmur durur. Harputlular bu olay üzerine Selvi kadının korkunç bir hastalığa yakalanarak günlerce ızdırap çektiğini ve sonradan öldüğünü söylerler.
FATİH AHMET BABA TÜRBESİ:
Harput'un 2 km. kuzeydoğusunda bulunan ve etrafındaki bahçelerin mesire yeri olarak kullanıldığı ziyaretgah, her zaman ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmektedir. Kaya üzerine inşa edilmiş türbenin yanında mescidi vardır. Türbe altıgen planlı, üst kısmı sonradan yapılmış olup, içinde büyük bir sanduka bulunmaktadır.
ANKUZU BABA TÜRBESİ:
Harput yakınlarında bulunan Ankuzu Baba'nın hayatı hakkında destani birtakım rivayetler vardır. Onun VIII. Ve IX. Yüzyıllarda Arap, Bizans mücadeleleri sırasında bölgenin fethi için savaştığı tahmin edilmektedir. Türbesi Harput'a 5 km. uzaklıkta olan Ankuzu Baba kayalığında bulunmaktadır.
Harput'ta kaleye giden yolun solunda, Sarahatun Caminin kuzeyinde bulunmaktadır. Sekizgen planlı, kaide kısmı kesme taştan yapılmıştır. İki katlı anıtsal bir yapıdır. Yapının Artukoğulları devrine ait olma ihtimali kuvvetlidir. Türbede Mansur Baba, eşi, oğlu ve kızına ait olduğu sanılan dört sanduka bulunmaktadır.
AHİ MUSA MESCİDİ ve TÜRBESİ:
Yıkılmış ve harap durumdayken yeniden yaptırılarak ziyarete açılan bu mescidi Ahi Musa Hervi (Herdi) namına bir zat yaptırmıştır ki kendisi Emirüşşehir bi Harputi namıyla anılan meşhur bir mücahit ve Fatih'in neslinden gelmiştir. Türbede üç mezar bulunmaktadır. Mezarlardan birisi Esseyyid Hasan'a üçüncüsü de Seyyid Ahmed'e ait olduğu rivayet edilmektedir.
HARPUT SÜRYANİ KADİM MERYEM ANA KİLİSESİ:
Tarihi Harput şehrinde M.S. 179 yılında yapılan Meryem Ana Kilisesi, Harput kalesinin doğusunda bulunmaktadır. Zemini ile arka duvarını Harput kalesinin üzerine yapıldığı kaya teşkil etmektedir. Kilise 150 m2 büyüklüğünde taştan yapılmıştır. 1999 yılında bakımı yapılarak kilisenin zemini taşla döşenip, iç ve dış aydınlatması sağlanarak ibadet ve ziyarete açılmıştır.
BELEK GAZİ ANITI:
1964 yılında Elazığlı heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmıştır. Balakgazi parkı içerisinde bulunan bu anıt Oğuzların Kayı boylarından ve Sultan Alparslan'ın kumandanlarından olan Artuk Bey'in torunu (Behram Bey'in oğlu) Belek Gazi'ye aittir.
ÇUBUK BEY ANITI:
Harput'taki Ulu Cami avlusunda bulunan anıt Elazığ Belediyesi Tarafından heykeltıraş Nurettin Orhan'a yaptırılmıştır. Harput'un ilk Türk hakimi Çubuk Bey'i kompoze etmesi nedeniyle bu anıt, Harput'u ziyaret edenler tarafından ilgi ile izlenmektedir.
HOCA HASAN HAMAMI:
Günümüze kadar gelmiş olan klasik Osmanlı tipi hamamlarımızdan biridir. Soyunma, ılıklık ve yıkanma yerlerinden meydana gelmiştir. İki giriş kapısı bulunmaktadır. Doğu kapısının kubbeli oluşu dikkat çekicidir. Soyunma yeri kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Tamamen yıkılmış olan ılıklıktan yıkanma yerine geçilir. Yıkanma yeri dört eyvanlı, ortası büyük kubbeli ve köşelerindeki halvetlerden meydana gelmiştir. Ağa Cami'nin doğusunda bulunmaktadır.
BUZLUK MAĞARASI:
Buzluk mağaraları tarihi Harput beldesinin kuzeydoğusunda Elazığ'a 11 km. uzaklıktadır. Buzluk mağaralarının, jeormofolojik yapısı nedeniyle burada gerçekleşen klimatolojik şartlar ve hava sirkülasyonu özelliğinden dolayı yaz ayları içinde doğal olarak tabakalar sarkıt ve dikitler halinde hatta bazı kısımlarında bal peteğini andıran buz tabakaları oluşmaktadır. Kış aylarında ise tam tersine sıcak hava oluşur. Mağaranın tarihinin Harput'un tarihi kadar eski olduğu, Harput'un ilk sahipleri olan Urartular dönemine kadar uzandığı salnamelerden bilinmektedir.
CEMŞİT BEY HAMAMI:
Sarahatun Cami, bitişiğinde klasik tipte bir Osmanlı yapısıdır. Soyunma yeri kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü olup, iki kapısı mevcuttur. Hamamda yıkanma yeri ve halvetler bulunmaktadır. Bu yapı Yavuz Sultan Selim'in Sipahi beylerinden olan Cemşit Bey tarafından yaptırılmıştır. Bugün hizmet verebilecek durumdadır.
HARPUT DABAKHANE SUYU:
Elazığ'a 5 km. uzaklıkta bulunan Harput'ta kalenin kuzeyindeki dere içerisinde yer alan ve turistik bir görünüm arz eden Dabakhanede üç kurna mevcut olup kurnalar biri birileriyle bağlantılıdır. Kurnaların içerisindeki sular sürekli yenilenmektedir. Sıcaklığı 5oc olan su renksiz, kokusuz, berrak, içme suyu kriterlerine uygun olup, iletkenliği 410 mg ve PH 7.9'dur. İçerisinde sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunur. Dabakhane suyunun, mide, bağırsak, karaciğer, hastalıkları ile ruhi depresyonlara iyi geldiği bilinmektedir.
HAZAR GÖLÜ
| | |
Elazığ'a 22 km. Uzaklıkta, Elazığ - Diyarbakır karayolu güzergahında olup, Hazarbaba ve Mastar dağları arasına sıkışmış tektonik bir göldür. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin kendine has plajları olan su sporları ve balık avcılığı yapılan en önemli gölüdür. Uzunluğu 22 km., genişliği 5-6 km. olan göl, günün her saatinde değişik görünüm kazanarak mavinin ve yeşilin her tonunu gösterir. Suyu berrak, sodasız ve tuzsuzdur. Çevresinde 25'e yakın kamu kurum ve kuruluşlarına ait eğitim ve dinlenme tesislerinin yanı sıra turizm Bakanlığından belgeli otel, motel lokanta ve günübirlik piknik alanı, ayrıca özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri bulunmaktadır. Son zamanlarda çevresinde çok sayıda ikincil konutlar ve yazlıklar ile tatil sitelerinin yapıldığı göl, çevre illerin de faydalandığı tatil merkezi konumundadır. |
KEBAN GÖLÜ
| | |
Keban Baraj Gölü Türkiye’nin en büyük yapay gölüdür. Doğal Göller arasında 675 km2’lik alanıyla 3.sırada yer almaktadır. Baraj Gölünün Murat vadisi boyunca uzunluğu 125 km.dir. Genişliği yer yer değişmektedir. Keban baraj gölünde elektrik üretiminin yanısıra su avcılığı yapılmakta ve balık üretimi de gerçekleştirilmektedir. Enerji açısından Türkiye’nin ilk büyük yatırımlarındandır. 1965 yılında yapımına başlanılmıştır. 1974 yılında ilk 4 büyük tribünü, 1981 yılında da diğer 4 tribünü devreye girdi. Barajın toplam kurulu gücü 134 Megawatt olup yıllık enerji üretimi 7,5 Milyar KW/Saat dir. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin %20 sini tek başına karşılayan santral şu an tüketilen toplam elektriğin % 8’ini karşılamaktadır. Keban barajının yapımından sonra 64.100 hektar büyüklüğünde bir baraj gölü meydana gelmiştir. Oluşan gölün etrafında Elazığ ve çevre illerin halkının da faydalandığı eğlence ve mesire yerleri mevcuttur. Özellikle üzerinden üç ilçeye feribotla geçiş veren gölün iskelelerinde ve Elazığ-Bingöl karayolu üzerindeki sahilde çok sayıda balık lokantası hizmet vermektedir. |
Kış Turizmi |
Hazar Baba Kayak Merkezi
Elazığ’a bağlı Sivrice ilçe merkezine 6 km. uzaklıkta, Hazar Gölü kıyısında 2347 m. yüksekliğinde olan Hazar Baba Dağı’nda 1999 yılında açılan Hazar Baba Kayak Merkezi, ülkemizde son yıllarda gelişmekte olan kış turizmine katkıda bulunacak, yöre ve bölge insanlarının da faydalanacağı bir merkezdir. Hazar Baba Kayak Merkezi’nde kayak evi ve kafeterya olmak üzere iki bina mevcuttur. Kayak evinden gelen günübirlikçilere kayak takımları sağlanmaktadır. 2000 yılında mevcut teleski tesisi büyütülerek 1700 m’ye çıkarılmış, kayak pisti geliştirilerek amatör ve profesyonel kayakçılara rahat bir şekilde kayma imkanı sağlamıştır. Kayak yaparken aynı anda Hazar Gölü ve Keban Baraj Gölü’nün görüldüğü, adeta bir seyir tepesi konumundaki Hazar Baba Dağı Kayak Merkezi’nde hiçbir yerde görülmeyen güzellikler yaşanmaktadır. |
|
|
Sağlık Turizmi
Golan kaplıcaları:
İlimiz Karakoçan İlçesi Yoğunağaç Köyü mevkiinde bulunan Golan Kaplıcaları 1991 yılında Metin BOZVEL adlı şahsa ihale edilerek resmi olarak işletmeye açılmıştır.
Sıcak su kaynakları ( Termal ) Ülkemizin önemli bir yer altı zenginliğini oluşturmaktadır. Söz konusu kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasından da İl Özel İdareleri sorumlu olduğundan; Karakoçan İlçesi Golan Kaplıcalarını daha verimli ve sağlıklı bir şekilde kullanılabilmesi için ilgili yerde sondaj çalışması yapılmasına ve tesisler kurulmasına gerek duyulmuştur.
Alınan bu karar gereğince MTA Genel Müdürlüğü ile Valiliğimiz arasında yapılan Protokol doğrultusunda ilgili yerde gerekli çalışmalar yapılmış ve jeotermal kuyu sondajı 27.09.2002 tarihinde sona ermiştir. Açılan kuyunun derinliği 400.60 metre, çıkan suyun sıcaklığı 43 derece olup, artaziyen debisi 25 lt/sn' dir. Söz konusu kaplıca halkımızın hizmetine sunulmuştur.
Mürüdü Suyu (Sarılık Çeşmesi):
Elazığ'a 7 km. uzaklıkta ve kuzeyinde bulunan, çevresi bağlık ve bahçelik olan bir yerde kaynayan Mürüdü suyu bir çeşmeden akmaktadır. Suyunun soğuk, kireçli ve karbonhidratlı oluşu nedeniyle birçok hastalığın yanı sıra özellikle sarılık hastalığına iyi gelmektedir.
Yurtbaşı (Hoğu) Maden Suyu:
Elazığ'a 19 km. uzaklıkta ve Yurtbaşı beldesinin yakınlarında bulunan su, birçok gözeden oluşmuştur. Maden suyunun sıcaklığı 17.5 C° olup, saniyede 1 litre akmaktadır. Özellikle böbrek, idrar yolları ve mide hastalıklarına iyi gelmektedir. Özel bir kuruluş tarafından işletilen içmecenin yol, elektrik vb... altyapıları yaptırılmıştır.
Akçakiraz (Perçenç) Suları:
Elazığ'ın 7 km. Güneydoğusunda bulunan Akçakiraz (Perçenç) beldesi yakınlarında "Hoşrik" adıyla bilinen ve bir ağacın altından çıkan sudan, yöre halkı tarafından çamur yapılıp vücuda sürülerek faydalanılmaktadır. Bir dere kenarında saniyede 5 litre kaynayan ve sıcaklığı 12 C° olan Perçenç acı suyundan ise içme ve banyo uygulamalarıyla yararlanılmaktadır.
Gümüşkavak (Hırhırik) Maden Suyu:
İçmece olarak kullanılan su içerisindeki minerallerden dolayı özellikle ağrı ve kaşıntılara iyi gelmektedir.
Korucu (Genefik) Köyü Yelpınarı:
Elazığ'a 30 km. uzaklıktaki Korucu köyünde bulunan su, çeşitli hastalıkların yanı sıra özellikle cilt hastalıklarına iyi gelmektedir.
Elazığ'a 5 km. uzaklıkta bulunan Harput'ta kalenin kuzeyindeki dere içerisinde yer alan ve turistik bir görünüm arz eden Dabakhane binası, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen ahşap binasının uygun bir şekilde 1998 yılında aslına uygun olarak yapılmış ve hizmete açılmıştır. Üç kurnası mevcut olup kurnalar birbirleriyle ilişkilidir. Kurnalar içerisindeki sular sürekli yenilenmektedir. Sıcaklığı 5 C° olan su renksiz, kokusuz, berrak, içme suyu kriterine uygun olup, iletkenliği 410 mg. ve PH 7.9 dur. İçerisinde sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunur. Dabakhane suyunun, mide, bağırsak, karaciğer, romatizmal hastalıklar ile ruhi depresyonlara iyi geldiği bilinmektedir. Yukarıda belirtilen içmece ve kaplıcalardan başka ilimizde, Etminik maden suyu, Kumbariş Şoş maden suyu, İçme Müshil suyu, Palu ilçesinde Buban Hame Kaplıcası ve Çelebi Şorik Maden suyu gibi şifalı sular da bulunmaktadır.